Düşünün. Öğrencisiniz. Çevrenize göre sizin kim olduğunuz; önce ne dinlediğiniz, sonra ne izlediğiniz ve ne okuduğunuz... Çünkü hepsi bir arada birbirini besler,tarzınızı belirler: Popüler kültür takipçisi misiniz, alt kültür takipçisi mi? İkisi içerisinde de dönem dönem bir şeyler ağırlığını koyar. Benim dönemimde gotik kültür müzik, sinema, edebiyat, giyim kuşam...vs. gibi alanlarda gözle görülür bir etki bırakmıştı. Eğer bu etkiye kapılanlardansanız şurası kesin; Tim Burton fanısınız! Ama belki de tam tersidir... Zaten çocukluğunuz Beter Böcek (Beetlejuice), Batman izleyerek geçmiştir, biraz büyüdüğünüzde gotik dokunuşlara sahip her şey ilgi alanınıza girmiştir...Bu bir tarafta dursun...
Düşünün. Ergenlik zamanlarınızda iki film gördünüz; Çikolata (Chocolat) ve Erkeğin Gözyaşları (The Man Who Cried). Doğru tahmin; Johnny Depp fanısınız! Bu da bir tarafta dursun....
Şimdi ikisini birleştiriyoruz, sevdiğiniz bu iki adamın ortaklıklarını keşfettiniz... Alıştınız bi' de çok fena, her yeni projeyi deli gibi bekler oldunuz...
O zaman aklınıza şöyle şeyler gelmesi yüksek ihtimal; Tim Burton bi' vampir filmi çekse, klasik tarzda şöyle Drakula'lar gibi... Başrolde de Johnny Depp olsa tabi... Off... Ne de güzel olur...
Ve bir gün bir haber görürsünüz; Tim Burton ve Johnny Depp tekrar bir araya geliyor, ünlü yönetmenin 1960'lı yıllarda ABD'de yayımlanan TV dizisi Dark Shadows'u sinemaya uyarlayacağı projede vampir Barnabas Collins'i aktör Johnny Depp canlandıracak...
İşte Dark Shadows'u böyle bekledim ben...
Barnabas Collins, 18. yüzyılda İngiltere'den Amerika'ya taşınarak balıkçılık imparatorluğu kuran mutllu ailenin geleceği parlak oğlu. Ama Barnabas bir güzele aşık olup başka bir güzelin kalbini kırınca işler değişiyor. Çünkü kalbini kırdığı sıradan bir insan değil, bir cadı... Lanetiyle vampire dönüştürdüğü Barnabas'ı bir de sandığa kapatılıp gömdürüyor. Aradan 200 yıl geçtikten sonra sandığından kurtulan Barnabas, hem maddi hem manevi olarak dağılmış ailesini eski ihtişamına kavuşturmak için kolları sıvıyor...
Şimdi bazıları ''ergen muhabbeti bunlar...'' diyerek burun kıvıracak... Ama aslında bütün bu karanlık, gotik havanın içinde filmin söylemek istediği bambaşka; ''asıl servet ailedir...'' İlk dakikalardan başlayarak hem karakterlerin ağzından sıkça duyacaksınız bu cümleyi, hem de film boyunca Barnabas'ın yeni yüzyıla uyum sağlama sürecinde aile içi devinimlerde şahit olacaksınız... Filmin bu bölümlerinde komedi öğelerinin ağırlık kazandığını da söylemekte fayda var...Belki de filmin en güçlü yanı 200 yıllık değişimi güzel kullanabilmiş olması.Yetmişli yıllar nostaljisini, müzikleri de unutmamalı. Zaten Dark Shadows film olarak, özünden bir şey kaybetmeden eğlendirmeyi amaçlayan bir yapım gibi geldi bana. Tim Burton kendi tarzında, önemsediği pek çok şeyi filme bir şekilde yedirmiş, biraz Big Fish duygusu, biraz Sleepy Hollow biraz Sweeney Todd havası, hatta Corpse Bride... Fazla karışık olduğu yönünde eliştirilse de ben bunun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum.
Filmin en iyi yönlerinden biri performanslar... Johnny Depp için söylenebilecek yeni bir şey kalmadı zaten, Michelle Pfeiffer da,diğer oyuncular da role çok yakışmış. Ama benim en çok dikkatimi çeken Eva Green oldu. Bir insan bir karakteri canlandırırken bu kadar mı eğlenir... Filme katkısı tartışılmaz...
'Şu tarz bir film yapalım' yaklaşımında değil, 'şunu anlatalım, ne gerekiyorsa kullanalım' yaklaşımında bir film ve genel olarak güzel vakit geçirtiyor. Bütün bu anlattıklarımdan tahmin edebileceğiniz üzere benim beklentilerim oldukça yüksekti ve (özellikle sonlara doğru) biraz hayal kırıklığı yaşamadım değil... Ama sonuçta hayallerime kavuştum; Johnny Depp'i bir Tim Burton filminde vampir olarak izlemanin keyfi bambaşka...
Tim Burton hayranları zaten kaçırmasın, ama uzak duranlar için de özel bir tecrübe olacağını belirtmek isterim. Bu filmi film yapan şeyler konusunda aşmış bir yönetmenden leziz bir seyirlik...